Sevilmemekten bu kadar korkmamız çok komik geliyor bazen. Bambaşka iki insanız ama tek bir korkumuz var, ya sen beni benim sevdiğin gibi sevmiyorsan? Neden bu kadar özgüvensiziz diye düşünüyorum. Kendimize gerçekten o kadar az mı değer veriyoruz da, birbirimizin bize verdiği değerle ölçüyoruz kendimizi?
Ben seni ne kadar seversem sen o kadar, sen de beni ne kadar seversen ben de o kadar değerliyim. Kulağa çok yanlış geliyor değil mi? Bizim tek düşündüğümüz buydu. Birimiz diğerini daha çok sevmeli, bırakmamalı. Ancak o zaman güvende hissedebiliyoruz çünkü. O yüzden ikimiz de terkedilince belki de normalde yapmayacağımız şeyler yaptık. Belki kendimizi biraz sevebilseydik, birbirimizi daha güzel sevebilirdik.
Belki kızacaksın bana ama bence ikimize de böyle bir felaket gerekiyordu. İkimizin de sağlam bir tokata ihtiyacı vardı artık bazı şeyleri anlayabilmemiz için. Bence artık sen de, ben de bir sevgiyi sınamanın bedelinin ne kadar ağır olabileceğini anladık. Çünkü en başta sevgi, sınanması gereken bir şey değil zaten. Bir insana kötü davranırsan gider, eğer o kişinin kendine saygısı yoksa da aklında hala sen varken gidip en olmayacak insanda çare arar.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım, sen benim sevgimi bana çok kötü davranarak sınadın. Kafanda bir "gerçek sen" vardı çünkü. Senin hiç sevmediğin bir sen. O canavarı da sevebilirsem testi geçecektim. Kendini sevmeyen birini sevemezsin, onun dünyasında asla gerçek anlamda "sevemezsin". O kendini sevmiyor çünkü. Senin de sevmemen için elinden geleni yapacaktır. Baktın ben her şeye rağmen hala yanındayım, bana bir iyilik yaptığını düşünerek beni terk ettin. Anlamadığın şey, "gerçek sen" diye bir ayrımın olmadığıydı. O da sendin, bu da, ve ben seni her halinle sevmiştim.
Belki hatırlarsın, o dönemde ben sana yazdım, bunlar oldu haberin olsun diye. Bana ilk söylediğin şey "ben sana yazacaktım, ama nasıl oradan toparlayacağımı bilmiyordum." demek olmuştu. Sana bir şey söyleyeyim mi, bana asla yazmayacaktın. Hep isteyecektin, ama asla cesaret edemeyecektin. Yine de bunu düşünmen hoşuma gitti, en azından benden ayrılarak hata ettiğini anlamıştın.
Şimdi ben eğri oturup doğru konuşayım. Ben, bana olan sevgini hep yokluğumla sınamak istedim. Benim bir ayağım hep dışardaymış gibi olsun, ve senin bana olan sadakatin ve aşkınla ikna olayım beni sevdiğine istedim. Beni her an kaybedecekmiş gibi hisset ve kendine bir çekidüzen ver istedim. Bunları planlayarak da yapmadım, aslında ilk yanlışta çekip gitmek gibi bir huyum var, genele vurursak sende çok bile kaldım. Şimdi düşününce o kadar toksik geliyor ki, ben gitmek isteyeyim ama sen beni tut. Kaçmak isteyeyim ama beni bir şekilde ikna et istemişim. Tüm bunları yaparken ne kadar kalmak istediğimi farketmemişim. Birazcık elimden tutsan asla gitmezdim aslında. Ne kadar sağlıklı olurdu öyle olması bilemiyorum tabi şu an bakınca.
Şu an bakınca demişken, aslında ikimizin paternleri o kadar komik geliyor ki. İkimiz de çok yanlış yerlerden şansımızı zorlamışız. Tüm bunlara rağmen iki sene bir ilişkiyi bir şekilde yürütebilmiş olmamız bana mucize gibi geliyor. Düşünsene, sen hayatı boyunca her ilişkisinde bir ayağı dışarda olan bana "ben o kadar da iyi biri değilim bence gitmelisin" demişsin, ben ise en büyük korkusu terk edilmek olan sana "bak böyle yaparsan basar giderim haberin olsun" demişim. İnanılmaz gerçekten. Biz iki sene nasıl yürütebildik bir ilişkiyi inan aklım almıyor düşününce.
Bu ayrılık sürecinde bazı şeyler daha da netleşti benim için. Bizim başka bir paternimiz de var, o da benim sürekli iletişime geçen taraf olmam. Sana son konuştuğumuzda hatırlarsan şey demiştim, "Sana bir daha içip içip yazmayacağımdan korktuğun için mi böyle yapıyorsun" gibi bir şeylerdi. Bence ne demek istediğimi o anda da çok iyi anladın. Adımları hep ben attım, geriye bak düşün. İlk kim konuştu? İlk kim yazdı? Bir bahaneyle hep seninle iletişime geçtim.
Ben artık buna son vermeye karar verdim.
Bundan sonra bir şeyleri istiyorsan, gelip alman gerekecek. İlişkinin en başından beri, aklımda tek bir düşünce vardı. Ben çabalamazsam, paramparça olacağız. Çabalamama rağmen paramparça olduk. Pek bir işe yaramadığını farkettim tek taraflı çabalamanın. Bundan sonra aileni geri istiyorsan, kendin istediğin için olacak bu, ben istediğim için değil. Sana bunca zaman gittiğin hiçbir terapinin işe yaramamasının sebebinin aslında kendin isteyerek gitmemen, hep başkalarının zoruyla gitmiş olman olduğunu söylemiştim. Bu da onun gibi, önce sen düşünecek, istediğine karar verirsen de sonuçlarını düşünmeden, almak için adım atacaksın. Belki de hayatında ilk defa, bir şey için çabalayacaksın.
Ancak o zaman mümkün olabilir bir şeyler. Madem adım atmayacaksın, neden bunları yazıyorsun diyebilirsin. Sen neden hala burada bunları okuyorsun?
Sen nasıl görüyorsun geçmişi bilmiyorum ama benim gözümde, toplaman gereken dağılmış bir aile var. Tüylü bir oğlun ve kalbi kırık bir kadın var arkanda. Her şeyi geride bırakıp hayatına devam edersen kızmam sana, umarım kendin için en iyi olanı seçip mutlu olursun. Şayet hala burada, bunları okuyorsan eğer, ne yapman gerektiğini biliyorsun.
-Gönlünün Nazlı meleği
Ps. Gönlünün Nazlı meleği biraz cringe oldu ama anısı var yapacak bir şey yok :/