Her şey geçti, en
sadık yaverim gitti. Öfkem terk etti beni.
Yaşattıklarının
kızgınlığı günden güne azaldı. Geriye kalan şeyi görünce, keşke öfkeli olabilsem
diyorum şimdi. Öfkelenmek kolay. Bazen kendime, bazen sana. Öfke çok konforlu
bir de, haksızlığa uğradıysan hem de. Dile
getiremiyorsan üzüntünü, öfke en sadık kulun. Her zaman seninle. Hiç
yargılamaz, düşünmeni istemez. Orada sadece. Çok içtiğinde seninle, sabah uyandığında
seninle. Yolda yürürken uzaktan bir selam verir bazen, bir anda orada bile
seninle olur. Kahveni içmeyi unutursun da soğuduğunu fark edersin, tüm
yaşanmışlıkların öfkesi bir anda bulur seni, gelir yanına. Sen kahvenin soğuk
yudumunda bulursun öfkeyi halbuki o çok daha derindedir. Hiç bırakmaz. Bazen
geç gelen bir yemek siparişinde, kapıda belirir. Hayır demezsin, içeri davet
edersin. Halbuki ne yemeği getirendedir suç, ne yemeği hazırlayanda. Kendine
öfkelisidir de, yedi cihan gelse ikna olmazsın. Öfkenin en kötüsü, insanın kendine
duyduğu öfkedir. Affetmesi en zor kişi, kişinin kendisidir çünkü.
Öfkelenmek olanlara
ya da olamayanlara. Güçlü bir duygu besleyebilmek belki de herhangi bir şeye.
Suçlamak her şeyi herkesi. Dinginliği taşımak çok daha ağırmış, konuşamamak
değil belki ama, konuşmamayı seçmek bile isteye.
Öfke sosyaldir,
masadan masaya gezer. Kulaktan kulağa yayılır. Taraftar da toplar haliyle, sen
öfkeliysen, herkes paylaşır öfkeyi. Büyür çığ olur gelir seni ezer, ve sana
gurur duymaktan başka bir seçenek bırakmaz. Öfke en çok çıktığı yeri yaralar günün
sonunda.
İçimde bir çocuk yetiştirdim,
nefretimle besledim, öfkemle büyüttüm. Gitti şimdi. Kendi hayatını kuracakmış.
Belki başka insanların ona daha çok ihtiyacı vardır, büyüttüm ve hiç gitsin
istemedim ancak, gitti benden arkasında koca bir boşluk bırakarak.
Öfkem gitti, her
şey geçti. Koca bir kasırga dindi belki ama, ne güzel gidiyormuş hayat onun
arkasını toplamakla uğraşarak. Şimdi öfkemin eksikliğini, mutsuzlukla ödüyorum.
Böyle olmamalıydı.
Nefret etmek,
suçlamak, öfkelenmek çok güzeldi. Şimdi dönüp bakarken yaşadıklarıma koca bir
mutsuzluk var sadece, hem de öfke gibi yakıp, yıkmıyor. Orada duruyor sadece, yaklaşırsan
ancak alıyor seni karanlığının içine. Öyle bir karanlık ki, birazcık yaklaşmaya
çalışsan hemen çekmeye başlıyor kendine, karadelik gibi. Hep temkinli olmak
gerekiyor yaklaşırken.
Yakıp, yıkmıyor
belki ama çok sessizce yutuyor seni. Yaşıyorsun ama nefesini çekiyor içinden.
Gülümsüyorsun ama kahkahanı alıyor senden. Hüzünleniyorsun ama gözyaşlarını
çalıyor. Yürüyorsun ama koşmanı esirgiyor, büyüyorsun ama çocukluğunu çalıyor
sanki.
Hep bir şey
hissedecekmiş gibi oluyorsun da, duygularını çalıyor, yutuyor gibi.
Aramızda olanları
yalnızca sen ve ben biliyoruz. Gerçekte ne olduğunu biraz sen, biraz da ben
biliyoruz.
Benim gördüklerimi
sen görmezsin umarım. Ben kimsenin böyle bir imtihanı olsun istemem. Evden
girdiğim anda bile, belki arkadaşı gelmiştir demiştim o küçük ayakkabıları
görünce. Öyle iyi niyetli sevebilmek istiyorum tekrar, olay ufkunda süzülsem de
bunu umut edebilmek istiyorum. Beni bu zamana kadar hayatta tutan neyse, yine
tutabilsin istiyorum. Deliğe düşmek istemiyorum kıyısında asılı kalmış olsam
da.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder